14 Aralık 2010 Salı

kadim dostlugun baslangicindan once

Sirf onu sevmem icin `ayarlanmis' hediyelerle girdi hayatima karizma. Gelirken getirdikleri arasinda favorim sari sacli guzel bebekti. Sonra cok kavga ettik, birbirimize alismamiz cok sancili oldu galiba. Simdi kadim dostum ama az cekmedik birbirimizden.

hem bir arada rahat duramayan hem de ayri kalamayanlardandik. Biraraya geldigimizde hayal gucumuzun erisebildigi her yer oyun alani, aklimiza gelen her sey oyun oluyordu. asil bilmedigimiz sey oyunun sonunda kimin caninin yanacagi:)

Ic anadolunun estikce elleri catlatan kavruk ayazinin hakim oldugu bir kis gununde oyun alanimiz mutfak ve onun devami olan balkondu. Simdi cok dusunsem de hatirlamadigim bi sebeple cok kizdirmisti beni, ben de onu balkona kilitleme cezasina mahkum ettim. Balkonun kapasini icerden kapttigim anda farketti, bi kac denemeyle kapi acilmayinca buzlu camin arkasindan golgemi takip edip avazinin ciktigi kadar bagriyordu. Icerde herseyden habersiz olan annemin balkondan gelen sesi duymasi cok da mumkun olmadigindan bendeki guven tavan yapmisti. Sessizce ve golgemi gormesine izin vermeden kilidi actim ve ayni sessilikle iceriye gidip, hic bi sey yokmus gibi annemin gozu onunde duruyordum. Karizma balkonda yirtina yirtina bagirmaya devam etsin, kapiyi acmayi denediginde nasilsa iceri girer diye rahat icim.

Cok gecmeden gelen cam kirilma sesiyle ben de annem kadar saskina donmustum. Kosa kosa gittigimiz mutfakta artik balkon kapisinin uzerindeki buzlu camin yerinde yeller estigini gormek soku atlatmamiza yetmemisti. Kapinin boslugunda da karizma, elinde olayda kullanilan suc aleti oldugunu dusundugumuz cam siseyle burnundan sinirli sinirli soluyordu hala. Ve sahne annemin... Cevap beklmeyen, pespese gelen sorular, sorudan cok cigliklar seklinde dokuluyordu annemden; neden kirdin, nasil kirdin, canin acidi mi, ne yapcaz simdi biz, neden yaptin ki bunu...

Karizmanin cevabi hazirdi tabi "ama beni balkona kilitledi, ben usudum, iceri giremedim, napiim. Benim sucum degil kizina sor". Hemen inkar havasi calmaya basladi bende, kapiyi zaten onceden actigim icin guvenle inkar ediyordum soyedigi her seyi. Annemin kapiyi acmaya yonelik ilk denemesi hic zorlanmadan basariyla sonuclaninca, saskinlik sirasi karizmadaydi:)

Bilin bakalim kim ceza aldi sonucta :) Ipucu vereyim, olay hala "karizmanin cami kirmasi" basligi altinda aniliyor:)

not; resim http://www.randrglass.com.au/ adrsinden alinmistir.

10 Aralık 2010 Cuma

bahcedeki elma agaci ve karizma

en son konusmamiz telefondaydi, `bahcedeki elma agacini hatirliyor musun?' dedi gulerek. Ben de guldum utanarak, yanaklarim kizarmisti `nasil unuturum' dedim. `ben de hic unutmuyorum, bakma simdi guldugume' dedi dedem.

Mahallenin en guzel bahcesi ona aitti. Demirden, kocaman kirmizi kapilar sir gibi sakliyordu o guzelim bahceyi. Tabi mahalledeki cocuklar icin cennet gibiydi, ulasamadiklari. Icinde bir suru meyve agacinin oldugu ama girmenin yasak oldugu gizli bir yer. Oraya diledigi gibi girebilme ozgurlugu bir bende vardi bir de kadim dostum karizmada. simdi cok yakisikli olmus kerata, o yuzden karizma ismini yakististirdim.

tabi bizim cakamiz paha bicilemez. Oynanan oyunun kurallarini bizim istedigimiz gibi degistirmiyorlar mi, biz de gider bahcemizde oynariz. Istedigimiz oyun oynanmiyor mu, tehdit hazir, biz de bahcemize gideriz. Bahce en saglam tehdit unsurumuzdu bizim. surekli o mahallede oturmadigimiz icin, haftada bir ziyarteler sirasinda gecerliydi butun bunlar. Ziyaretlerin seyrekligi, tehdit unsurunun omrunu de uzatiyordu tabi.

bir sonbahar gunuydu. Havalarin serinlemeye baslamasina aldirmadan bahcede almistim solugu, yanimda da karizma elbette. Hemen yandaki komsu evin bahcesi de ayni olculerdeydi ama evde bir gorunup uzunca bir sure kaybolan kiracilar oldugu icin bahce bakimsizliktan kuruyup gitmisti coktan. Yan bahcede bagli olan kopekcik de acliktan olsa gerek surekli havlayip duruyordu. cok surmedi kopegin havlamalarinin dikkatimizi cekmesi. boyumuzu asan duvarin ustunden kopegi gorebilmek icin duvara yakin agaclardan birine tirmenmak da kendiliginden gelisiverdi. Cocukluk akli, hayvancagizin neden havladigini anlamadik ama `susturmak icin' ya da o anda hangi sebebi uygun gorduysek artik, agactaki elmalardan bir tanesini kopartip kopege dogru attik. Agac elma agaci ama kis elmasi. yani meyvelerin cogu henuz tam olgunlasmamis. Dedem toplama zamaninin gelmesi icin bekliyor. Bir elma ben attim, sonra bir elma karizma, sonra bir tane daha attim, o da beni takip etti... agactaki son elmaya kadar:)



Yari olmus yari ham elmalarin hepsi artik yan komsunun bahcesindeki kopek kulubesinin etrafindaydi. Cephanemiz bitince, yeni cephane arayisina gectik. Once tas atmayi denedik ama taslari almak icin asagi inmek, sonra da atmak icin yeniden agaca tirmanmak, isin keyfini kacirinca biz de eve geri donduk. Tatli yorgunluk, sobanin dayanilmaz sicagiyla birlesince kendimize yeni yaramazliklar aramaya basladik, elmalari da kopegi de coktaan unutmustuk.

saltanatimiz cok surmedi, komur almak icin bahcenin oteki ucundaki komurluge giden dedem, elmalarin yerinde yeller estigini gorunce curcuna koptu tabii. sadece dedem olsa neyse. Olayi ogrenen annem de hemen sorgulamaya dahil oldu, babam da onu takip etti.
Annem ` kizim neden attiniz elmalari yan bahceye?'
`ama kopek cok havliyodu anne'
Babam `yavrum hayvan ac tabi o yuzden havliyo'
`tamam iste biz de o yuzden attik, yesin de karni doysun diye' :)
Bunu soyledigimzi cok net hatirliyorum, cunku o sirada uydurulmus harika bir cikis yolu gibi gorunuyordu. Ben bunu soylerken de karizma beni destekliyordu arkamdan.
`Evet yazik ac kalmis hayvancik, karnini doyurduk'

Cezadan kacamadik tabi, dedemin kiymetli bahcesindeki canim elmalari mahvettigimiz icin uzunca bir sure dedem bize kusmustu. Her firsatta elmalari hatirlatiyordu.

ayni gun cok gec olmadan dedem ve babam duvardan atlayip elmalari topladilar, nerdeyse 1 cuval, ustelik cogu yenecek durumda degil henuz :)

Sonucta ananem elma pestili yapti, annem elmali pasta. bize de kisa gunun kari, elmali pastalarla ziyafet cekmek dustu :)

Simdi her ikisi de huzur icinde yatsin, ne zaman elma agaci gorsem dedemin bize cocuklar gibi kusmesini hatirliyorum ilk once, sonra da utanarak kusmesinin nedenini...

Planlar degismis ben bakmiyorken

Ne kadar pervasizca planlar yaptigimi bir kere daha yuzume vurdu hayat, sonra tam ben bunlari dusunurken yetmemis olacak ki bir aci hatirlatma daha yapti...

Cok uzun zaman oldu, o kadar uzun ki tam olarak ne kadar onceydi onu bile hatirlamiyorum simdi. Her ne sebeple olursa olsun bir dilek tutma sansi ciktiginda karsima, kendimi bilincsizce ayni dilegi dilerken bulmaya basladigimi farkettim. Goktasi yagmurlarini, yanagima dusen kirpigimi, saat baslarini, ezan seslerini ve daha bulabildigim her firsati ayni istegimi dile getirmek icin firsat saydim. Unuttugum bir ayrinti vardi, ne diledigime dikkat etmek...

Bir aksam ustu, o bir turlu sevemedigim sehrin bir kosesinde, tam gunes batarken balkona cikmistim, bilenler bilir sebebini;) Ayni dilegimi tekrarladim, ne kadar cok istedigimi anlattim kendime. Ayni aksam ustu 3. kattaki evimizi bir peygamber devesi ziyaret etmisti. Icten ice bunun dilegimin kabul edildigine isret sayarak cok huzurlu bir uyku cektigimi hatirliyorum.

Ve iste o istegin yan etkisi beni buralara, cook uzaklara surukledi bir sabah. Butun o yazismalar, resmi islemler, kosturmalar o zaman cok yorucu geldi evet ama butun bunlari baslatan surec yani asil gelis sebebi birdenbire hic beklemiyorken calmisti kapiyi.

Olsundu ki, eger o cook istedigim dilegim gercek olacaksa, dunyanin bir baska ucuna gitmek, o gune kadar hayatimda biriktirdigim insanlardan kisa bir sure ayri kalmak elbette goze alinabilecek birseydi. Neden olmasindi ki. Sure kisaydi ne de olsa. valizlerimi hazirlamaya basladigimda sadece kisa bir sure icin gidiyor olma durumunu biraz abarttigimi, buraya gelip de valizimin icine sadece tek bir kisa kollu t-short koydugumu farkedince anladim tabi :)

Iste o valizlerimi hazirladigim gunden bu yana gecen zaman 1 seneyi asti simdi. Ve bu 1 sene icerisinde ilk bakista sadece abartili bir fikir gibi gorunen o kadar cok gercege dondu ki, ben kendimi butun bu olaylarin bas kahramindan cok, izleyicisi gibi hissettim. Iste simdi o kisacik sure birden bire oldukca uzun bir sureye donustu. Hatta oyle ki ne kadar uzun olacagini kimse bilmiyor.



O peygamber devesinin ziyaretinden once, yuksek lisansini tamamlamis, akademik hayatta kayda deger bir ise sahip olmus, doktora tezi uzerinde danismanlari ile gorusen ve bilen bilir zorlu bir yeterlilik sinavini atlatmis biri olarak her seyim yerli yerinde gorunuyordu. simdi ise doktoraya yeniden basladim, hemde baska bir kitada, baska bir dilde. Calisma alanimi degistirdim, tanidigim insanlarin hepsiyle buraya geldikten sonra tanistim.

Ama bi dakka ne oldu simdi, hani benim planlarim vardi? Hani 1 sene icinde doktorayi bitirdikten sonra, baska islere yogunlasacaktim? Hani yeni bir ev vardi icinde yasayacagim? Iste donup bakinca tatli bir ruzgar gibi gorunen gercekte cok siddetli olan o firtina bana soyle fisildadi: `Sen planlar yaparken, melekler gulumsuyordu sana.'

Simdi anliyorum neden gulduklerini, komikmis gercekten.

Megerse hayat senin plan yapmana izin verecek kadar tekduze, tutarli, duragan degilmis. bir kez daha soyledim bu cumleyi...
sonra bir baska hatirlatma daha geldi dedemden, duzelttim cumlemi: hayat senin planlar yapmana izin verecek kadar uzun degilmis...

ve olum aksam olunca eve gitmek kadar dogal birseymis...

yattigin yer cennet olsun dedecim...

4 Aralık 2010 Cumartesi

Merak eden varsa uzakta biyerlerde, evet yasiyorum hala. Nefes aliyorum dunyanin bi ucunda. En akla gelmeyen olasiliklar nasil gerceklige coker arkasi arkasina onu yasiyorum. Hem de cok kisa bir zamanda. Ilk yil donumu sessiz sedasiz gecti bile...

8 Ağustos 2010 Pazar

Sanki bati edebiyatinin tiyatro orneklerindeki gibi olaylar dugumlenip dugumlenip ust uste yigiliyor. sonra sanki hic bir sey olmamis gibi cozuluyor ayni anda. Derken dugumler basliyor gene birbiri uzerine. Boyle geciyor su aralar, ne bi ucunu yakalamak mumkun oluyor ne de durdurup yolun sonu nereye gidiyor diye dusunmek. hic bir sey yapmadan gecirdigim gunler bile yorucu gecti. Artik sonunda sular duruldu, tam istedigim gibi olmasa da taslar yerine oturdu. eger kisa zamanda yeni dugumler baslamazsa tabii.

Cok seyler geldi gecti bu arada `aa bunu yazmazsam olmaz' dedigim, ama buraya iki satir karalamak bir yana bana mail atan ya da hal hatir soran arkadaslara bile yazacak firsat bulamadim. Simdi de geri donup onlari hatirlayip yazmak cok zor geliyo iste bir usengeclik hali. Atlamak istemedigim bir kac sey var iste onlari karalarim biraz. Soyle bir duzene gireyim de ondan sonra yazarim artik aksatmadan.
----

Muhasebe zamaniydi gecenlerde, soyle bir geriye donup bakma zamaniydi. Ne olup ne bitigine, hangisinin sevilip hangisinin kabullenildigine bakmak gerekiyordu. Cunku hayatimin 10593. gunu geride kalmisti :)

Liste tuttum hatirlamak icin. 35 sehirde nefes alip vermisim, 3 farkli kitada, 3 farkli ulkede. Kimisinde daha uzun sure, kimisinde telase icinde kisa kisa. Kimi sehirden uzun soluklu arkadasliklar kalmis cebime, bazilarinin da adini bile hatirlamamisim ayrildiktan sonra. 382 milyona tamamlamisim aldigim nefes sayisini, saydigimdan degil elbet, olsa gereklerle zaten olmus olanlar arasindaki en olasi noktalari yakalamaya calisma cabasi sadece. Zaten bakinca hep oyle gecip gitmis hayatin kendisi de. Kotu mu? Degil aslinda kotu demek haksizlik olurdu. iyi mi? hmm iste bunu cevaplamak daha zor. kolaya kacalim, muhasebenin sonucu gene ayni cikti; daha iyi olabilirdi.

bu sefer bi fark vardi, ilginc geldi yazasim var. Gecen sene ayni zamanlarda tanidigim insanlarin hic biri yoktu yanimda, hatta gecen sene o zamana kadar tanidigim hic kimse yoktu. Ama birlikte pasta yedigimiz cok guzel insanlar vardi. Ustune de dondurma yedigimiz arkadaslar:) Hediyelerin en lezzetlisi bir kutu dolusu cikolataydi. En guzeli de bir buket kir cicegi.

simdi onumuzdeki bir kac ay cok hizli gececek, sonraki 7-8 ay daha da hizli olacak, ivmelenerek gidecek hersey. en azindan burdan bakinca oyle gorunuyor. simdi yazamiyorum buraya, hele bir yoluna girsin oturup ayrintilari yazayim diyorum, haydi bakalim neler olacak...

25 Haziran 2010 Cuma

KIMIM

Sesini acip sonuna kadar durmadan ustuste dinleyebilecegim sarki sayisi cok degil. Bu gunlerde favorierimden biri iste bu...
Sanki soylemis sordugum sorulari.

Yokmus meger kimim kimsem benim, bir de bilsem ben kimim...



22 Haziran 2010 Salı

Tatil

Tatil kelimesi bile soyle bir bakislari degistiriyor, hafif bir rahatlama olusturuyor sanki. Kelime koken itibari ile arapca, turetildigi kok kelime ise atalet, yani boslukta bulunma atil olma, ise yararligin disinda kalma vs. Zaten tatil olmak istedigin yerde erken kalkma derdi olmadan, isten gucten uzak, bilgisayarsiz hatta mumkunse telefonsuz bir zaman gecirmek icin degil mi? Benimki degil :)

Bahari kovalayan yaz kapiya dayaninca herkeste bir kendini salivermislik goze carpiyor. Artik neredeyse ofiste yasadigina inandigim Cinli arkadaslar bile sasilacak dercede gec gelip erken cikmaya basladi. Icim gidiyor soyle guzel bir tatil icin. En son ne zman tatile gittigimi dusundum, cevap cok ic acici degil maalesef. Yil 2007'de 3 gunluk Akcay. Onun oncesine donersek, yil 2004 1 hafta Mudanya. Daha oncesine donmek istemiyorum o zman tatil anlayisim bile farkliydi, cook gezdim o zamanlar cok. Eger son iki ornekten yola cikarak bir baginti kurarsak her uc yilda bir tatile cikmeme gerekir ki o da bu yil olmali. Ama ben hala burdayim :(

Sabahlari dinc uyanip zippala zippala etrafta dolananlardan degilim ben, daha cok gecenin ikisinde gozleri cin gibi acik uyuma zorlugu cekenlerdenim. Meslegimi de ona gore secmistim ama bir yanlislik oldu :) Ama Akcay'da gecen 3 gunu hatirliyorum da sabahin saat 6sinda kalkip usulca odadan cikip dogru denizeee. 1-2 saat sonunda kahvalti ve gene denize. ogle yemegi azcik gezinme tozunma gene denizee aksam yemegi ve Akcay'in kesfedilmeyi bekleyen tum sokaklari caddeleri alisveris mekanlari artik ne gelirse onumuze:) Uc gunun bu kadar kisa oldugunu o zaman ogrenmistim.

Tek basina biseyler yapmayi sevenlerden degilim ben, hatta tek basima yemek yemektense ac kalmayi tercih ederim cogunlukla. Akcay'i bu kadar guzel yapan seylerden biri de canimcigimla beraber olmakti.

Her ne kadar tam olarak tatilden sayilmasa da buraya oldukca yakin bir gol kiyisina gittik bu gun. Bu kez canimcim yanimda degildi maalesef, daha onceden Neew York-New Jersey maceralarindan tanidiginiz RS ile beraberdik. Her ne kadar bir gorev uzerine gitmis olsak da, gorevimiz yuzmeyi ogrenmek/ogretmek olunca gorev olmaktan cikti tabii. Gunesin son isiklarina kadar suyun icinde olmanin keyfini cok ozlemisim. Yuzduk, atistirdik kosusturduk falan ama bunlarin hepsi sanki refresh dugmesine basmak gibi oldu. Daha pazartesiye kadar kocaamaaan bir pazar gunu var onumde. Bu tazeligi butun hafta korumak lazim :)

22 Mayıs 2010 Cumartesi

ne kayserinin yaglamasi, ne canakkalenin peynir helvasi, ne ankaranin citir simitleri ne de eskisehirin cig boregi, bunlarin hic birine degil de ben bu memlekette bibere hasret kaldim yahu. evet bibere bildigimiz bibere. Yok yok boyle degil simdi bildigimiz bibire deyince olmuyor. benim bildigim biber herkesinkiyle bir degil sonucta.

biber deyince bu memlekette ikiye ayriliyor hemen. goruntu olarak benim bildigim bibere oldukca yakin olmasina ragmen tad olarak alakasi yok. goruntusu soyle uzun ince, ama cok cok ince degil. rengi koyulu acikli yesilin tonlarinda olabiliyor. ama acisindan biber tadini almak mumkun olmuyor. ikinci siniftakiler de renk olarak kirmizi sari ve yesilin her turlu tonunda ve bunlarin karisiminda olan, kisa boylu sisko biberler. benim memeleketimde goruntu itibariyle dolmalik biber sinifina girecek olanlar. onlarin da tadi benim bildigim biber tadinda degil. taze olanlari pek bir sulu ama o ozledigim tad yok iste.

halbuki soyle uzun ince koyu yesil aci olmayan biberleri iri iri dograyip bir guzel kavurduktan sonra dokersin ustune sarmisakli yogurdu off... aksam yemeklerinde ekmek yemeyi sevmeyen ben, sirf o yogurtlu biber hatrina -hele bir de tazeyse- bir butun ekmegi yiyebilirim. yiyebilirimden yani ihtimal dahilinde olmasindan cok ote zaten defalarca gerceklesmistir bu olay tam da anlattigim gibi. Hele bir de yemegi hazirlama kisminda sevgili sevgilim dograma isini halletmisse. yazarken bile agzimin suyu akti yahu...

ilk basta yazdigim sehir ve yemekler de rastgele secilmis degil tabii, her biriyle en az 3 sene icice yasadik. hatta kimileriyle cok daha uzun. her birinin aldiklari, goturdukleri, cebime koyduklari bana hediye ettikleri oldu. Bana kalanlarin arasinda yiyeceklerle ilgili olanlari cok son siralara koyardim heralde. ama bu gun bu biber olayinin cikma sebebi baska.

elin memleketine alismaya mi basladim ne, aksam aksam krizlere gireyazdim. gecenin 9'u olmus, yemekler yenmis karinlar doymus, gidilecek yerlere gidilmis, rutin bir cumartesi bitmeye durmus. ama benim canim pizza istiyor. oyle boyle degil, yemeden uyuyamiycam, o kadar yani. Once kucucuk bi tane kendim pisireyim diye dusundum. dolabi actim un az kalmis, pisirdigime deymeyecek akdar az. siparis edeyim dedim sonra ondan da vazgectim. ama cani istiyor yahu, dedim ya yemeden uyuyamiycam. evdeki arkadasimla beraber atladik arabaya, dogru pizzaciya. 'cok yasa papa jons' edalari esliginde bir large pizzanin yarisini tek basima yedim. Ama her dilimde biberleri ayrica keyifle yedigimi farkettim.

evet evet, iyice alismaya baslamisim ben bu memlekete. geldigimden bu yana oglen yemeklerinde ortak konumuz, hatta partilerde bile donup dolasip geldigimiz konu yemek oluyor. ben de cok yemek icerikli yazdim bu kez. bi dur demeli bu gidise, yoksa goruntum de alismaya baslayacak burdaki insanlara. neyse gec oldu artik, yarin kahvaltidan sonra dur derim kendime :)

11 Nisan 2010 Pazar

gibi gibiyim



camasirlari yikayip balkona serdim,
cayimi demleyip ince belliye koydum,
arkadaslarla ordan burdan sohbet ettim,
her zaman dinledigim radyoyu da actim internetten,
bu gun sanki oralarda gibi gibiyim...

4 Nisan 2010 Pazar


bi kere yazmayi erteleyince tekrar donmek cok zor oluyomus onu anladim. Son yazdigim yazidan bu yana gecen zamanda yazmaya deger bir cok sey oldu ama hadi hatirla bakalim hatirlayabilirsen.

Neler olmustu soyle bi geriye donup dusunuyorum, tabi ilginc olanlarini :). Kayak yapmaya gitmistim Ana'yla. Tussey'e gittik, ben kayak yapmaya baslangic dersi aldim, Ana da snowboard dersine basladi ama sezonun son kayak yapmaya uygun haftasonu olunca tek derste kaldik. Olsun sonucta gun boyu kaydim, hizlandim, yavasladim, durdum hem de hic dusmeden. Bir iki resim de cekmistim ama su anda bazi teknik problemler nedeniyle ekleyemiyorum belki sonra...

Jamilya ile guzel bir spring break gecirmistik, hem evde eglendik hem de disarda. eger ben ofise gitmeye devam etmeseydim daha cok eglenebilirdik belki ama olsun kisa gunun kari bisiklete binmeyi ogretmeye calistim ona. Agaclara olan sempatisini saymazsak neredeyse surebiliyor artik :)

Spring break boyunca butun lisans ogrencileri sehir disinda oldugundan, sehir hayalet sehir gibiydi. biz de launch grubuyla bunu firsat bilip downtown'da yedik yemeklerimizin bazilarini. Yemek yeme konusunda yasadigim problemleri saymazsak gayet guzeldi. Daha once kampus icinde bi yerden yedigim emek nedeniyle bir butun gun ve gece mide agrisindan kivraninca daha sonra disarda yemek yemek daha bir problem haline donusuyormus:)

Burda yemek meselesi aslinda basli basina problem, sadece disardan, farkli kulturlerden gelen insanlar icin degil, cogunlukla amerikalilar icin bile problem. Markete gidip herhangi bir sey aldignizda icindekiler listesi oyle uzun ki, bi de kimseye ait olmayan bir dille yazilmis gibi zaten. Her yerde bol bol kimyasal madde, yememeyi basarabilene bravo.

ESL sinifiyla dondurma partisi verdik, dondurmalar buranin en meshur Creamery dondurmalari, porsiyonlar da once gozu doyuracak kadar olunca cok keyifli gecti. ordan da fotograflar vardi ama ayni teknik arixa devam ediyor.

Zaman su gibi akip gecmis, ben genelde ofisteki bilgisyarla evdeki bilgisayar arasinda gidip geliyorum, sadece hafta bir gun ilginc bi sey oluyor belki ama boyle biriktirp yazmayinca, sonra hepsini altalta siralayinca sanki bir suru sey olmus gibi.

dun guzel bir ogle yemegi yedik bir kac arkdasla, yemekten sonra kisa bir alisveris turu attik. Aksam turk arkadaslarla bir araya gelip sohbet ettik biraz. bu gun de sabah uykumu almis uyandim uzun bir sure sonra, once bilgisyarda oyalandim biraz, sonra bir bisiklet turu, arkadaslarla kucuk bir mola verdik, cimenlerin uzerinde geyik yaparak. Simdi bir hafta sonu daha bitti. Hasili kelam kis bitti, bahar es gecti yaz geldi buraya, bir de su ozlem olmasa hersey gayet yolunda aslinda...

3 Şubat 2010 Çarşamba

NY-III Empire state

NY gezisine cikmaya karar verseniz ve daha once gezmis olan 100 kisiye sorsaniz "Empire State binasina gitmeli miyim?" diye, cevaplarin bir kismi "hayir" diye gelecektir. Asil buyuk oran ise "aman ha sakin, butun gununu harcadigina deymez" cevabina gelir eminim. Cunku benim gittigimi duyan ve daha once gitmis olan herkes oyle dedi. Bana sorarsaniz onlarla ayni fikirde degilim. Daha once Prag'a gittigimde de en sevdigim kisim powder gate'in kulesinden sehri izlemek olmustu. Sehre yukarda bir goz atinca, heryeri doya doya gezdigim hissi uyaniyor, bu da tirmanmaya ugrastigina deyiyor.

Aradan zaman gecince simdi saatleri tam hatirlayamiyorum ama yanilmiyorsam saat 2:30 civarinda binanin kapisina gelmistik. Uzayiip giden bir kuyruk vardi sokagin sonuna kadar. Biz siraya girmek icin siranin sonunu araken bir kac kez onumuze cikip "bu kadar sure beklenmez burda en az 3 saat sira beklersiniz, ama bizden bilet alirsaniz hizli gecis yaparsiniz" diyen sirket elemanlarini gormezden geldik ve sonunda sirada bekleme asamasina gectik. siranin sonundan kapinin onune varmamiz sadece 5-6 dakikamizi alinca, korkuldugu kadar kotu olmayacagina kanaat getirdim. Iceriye bir goz attiginizda, sizi karsilayan unlu New York haritasi uzerine islenmis rolyef oluyor.

Bir ust katta sira beklemey basladik, bekleme salonlarinda kalabaligi kontrol edebilmek icin, tum salonu boydan boya seritlerle sinirlayarak labirentimsi bir sira bekleme duzeni olusturmuslar. Bu ilk bekleme salonuydu. Ikinci bekleme salonunun sonunda, ucuncu bekleme salonuna girmeye hak kazandik. Ucuncunun sonunda is ustumuzu arayip bizi dorduncuye aldilar. Besinci salona gecmeden once paramizi odeyip biletimizi aldik ve besinci salonun sonundaki sira bittiginde sonunda asansorun onune gelebildik. Ve asansordeki dakikalarin ardindan 80. kata ulastik.
Izleme balkonunun 86. katta oldugunu ogrenmistik biletimizi alirken, bundan sonrasi icin yeniden siraya girip bir sonraki asansoru beklemeye baslamsitik ki, bir gorevli anons yapti, isteyenler sonrasini merdivenle cikabilir diye. Normal sartlarda 2. katta ofisime bile asansorsuz cikmayan ben, yaklasik 3 saat suren beklemelerden oyle bunalmistim ki kosa kosa gittim merdivenlere:) Bir cok kisi benimle ayni ruh halini paylasiyordu elbette, o yuzden merdivenleri cikarken durmak, duraklamak mumkun olmadi. 84. kattan gecerken duramadan cektigim fotograf bu yuzden bu kadar kargacik burgacik.

Vee sehir gozlerimizin onune serilmisti artik...

Bol bol resim cektim, herkes gibi. Hepsini koymak istiyorum buraya. Mumkun olmazsa secmece yaparim artik, ama secmesi cok zor yahu.

Bu arada biraz da binanin ilginc gecmisinden bahsedelim. 1929 yilindaki "Buyuk Dunya Bunalimi" denilen ve dunyadaki ticaretin %65 oraninda azalmasina sebep olan donemin hemen oncesinde yapilmaya baslanmis. Yapinin 4 katinin tamamlanmasinin sadece 1 hafta surmesinin temel sebebi daha cok prefabrik malzemeler kullanilmasiymis. Insaatin baslamasindan 3 sene sonra binain acilisi yapildiginda, krizin etlkisiyle hic ragbet gormemis bu yuzden de Empty State Building diye anilmaya baslamis. Daha sonra hizlica kalkinmasini ise bizim gibi seehri gormek isteyenlerin ucret karsiligi, 86. ve 120. kattaki balkonlara borcluymus. Biz 86. kattan otesine cikamaya gerek gormedik, burdan yere yuksekligimiz 320 metreydi. New york gezisini kisin yapmamak icin bir baska sebep de bu bina aslinda. Cunku temis havalarda civar eyaletlerin bir kismi de gorulebiliyormus: New Jersey, Pennsylvania, Connecticut, Massachusetts secilebilmekteymis. New York'a ilk gelisimde, Penn station'a gitmeden hemen once Maddison bulvarinda bir sure beklemistim, o gece hava epey bi yagmurlu oldugu icin Empire state binasinin tepesi bulutlara karismisti. Binanin isiklandirmalariyla karisan bulutlar sanki binayi yaniyormus gibi ya da masallar diyarina uzaniyormus gibi gosteriyordu...









En sondaki goruntu de Empire State binasinin balkonundan, makinemin el verdigi kadar zoom yapip cektigim ozgur kiz heykeli, yanina gidecek zaman olmadi maalesef. Gerci olsaydi da o sogukta maviliklere acilmak hic mantikli olmazdi zaten.

Bahsetmek istedigim ve atladigim bir kac sey daha var, Grand Central Station, Rockefeller Building, Central Park ve Madame Tussuad Muzesi bunlardan birkaci. Bu hizla ilerlersem omrumun sonuna kadar gezilerimi anlaticam galiba:)

Aslinda normalde bu kadar yaziyi ustuste hem de hafta icinde yazmam nerdeyse imkansizdi ama Amerikanin virusleriyle tanistim:). Iki gun boyunca yataktan cikamadim hatta bir koca gunu ve geceyi uyuyarak gecirdim. En cok dikkatimi ceken de su oldu, normalde Turkiyede soguk alginligi gecirsem bi sure sonra bogazim acima baslar ve oksururdum ama burdaki hastalanmamda bogazim gayet iyi olmasina ragmen kulaklarim nerdeyse duymuyor. Kulaklarimda ve anlimda biriken iltihap bas ve dis agrilarini tetikliyor. Ustune halsizlik de eklenince bu hafta sonundan beri yasadigim durumu ifade edebilmis oluyorum ama yine de ilac kullanmayi hala reddiyorum. RS nefes almama yardimci olsun diye burun spreyi almis bana, burnumdan nefes almayi basarinca sanki iyilesmis gibi hissettim. Tabi konusursam buyu bozuluyo :)

2 Şubat 2010 Salı

NY-II

Aslinda zaman buldugumda bir seferde yazmaliymisim tum geziyi, araya o kadar cok sey giriyor ki, sonrasinda yazmaya firsat bulamiyorum. Neyse NY-I daha cok NJ olmustu, simdi biraz NY turundan bahsedelim.
Yemegimizi yedikten ve Turk mahallesi gezisinin bir kismini bitirdikten sonra, Zinnur Amcanin bahsettigi Turk genclerin actigi kitapciya ugradik. Kalacagimiz yere ugrayip NY'a gitmeyi planliyorduk. Ben cok guzel resimler cekelbilen birisi degilim, ellerim titrer, pozu kaciririm ve daha bi suru aksilik. Egitimim teleskopla resim cekmek olunca, sadece kamerayla felaket sonuclar cikiyor ortaya. Hele bi de bazilari arabanin icinden, yolda giderken cektiklerim olunca:) Artik idare edin, naapalim:)

Simdi resimlere bakiyordum, hangilerini koysam diye, o zaman aklima geldi. Cok guzel bir ani oldu hepimize:) Biz arabada dort arkadastik, kalacagimiz yer de bu arkadaslardan birinin tanidiginiin evi. Kaldigimiz yer gene NJ icerisinde ama Turk mahllesinden epeyce uzakta. Adresi bulmakta biraz zorlandik, yer bulma isleri icin yardimcimiz olan navigator bize saka yapmak istemis heralde evin onunden iki kere gectik, ucuncude bulduk:) Burdaki tum sehirlerde, ister kucuk olsun ister buyuk, en ciddi problem arabanizi park edecek bir yer bulmaniz. Sokak aralarindaki tabelalarda genellikle cok velirgin kurallar var. Ornegin bizim apartmanin onundekinde 2 saat icin parkedebilirsiniz yaziyor, o iki saat de gunun belli dilimlerinde olmali. Caddenin biraz daha yukarisinda ise, iki saat icin parkedebilirsiniz ama kar kalinligi 2 inci gectiginde parketmek yasaktir diyor. Iste bu kadar belirleyici. Biz de arabayi parketme sorununu asmak icin kendimizce grup olarak hareket ettik. RS tek ehliyetlimiz olarak direksiyon basinda, AL disarda park etmeye yardimci olmak icin "gel gel, sag yap" gibi cumleleri kurmakla gorevli. Bu sirada, gidecegimiz evin alt komsusu Turk bir amca camdan el isretleri yapiyor, ben de arkadan onlari sofor koltugundaki arkadasa aktariyorum. Fakat uzayp giden ugraslara ragmen koorddinasyon saglanamadi. Amca elini sallayarak gel isareti yapadursun, AL bunu "buraya degil, bu rabanin arkadsina parket" olarak yorumluyor ve aktariyor, ben se "devam et biraz daha yanas" olarak. Bu kadar bilgi karmasasi icerisinde RS dayanamayip disari cikti ve amcaya el isaretleriyle sordu, "nereye parkedeyim anlamadim kaldirima mi?" diye. Amcam cami acip da soleyince hepimiz ayri gulduk, "Onundeki karlarin uzerine cik" demek istiyormus amca:) Tabi araba kendi basina zorlanmasi diye kar yigini konusunda biraz yardim ettik:)

Bu kez de Kore mahllesindeydik NJ'de, NY'a giden otobuslere binmek icin ugramistik. Amerikanin eyaletleri icerisinde en fakiri NJmis. Heralde bunun nedeni, Amerikaya yakin zamanlarda goc edenlerin cogunlukla burda yerlesmesi olsa gerek.

Gezinin sonunda edindigim tecrubelerden kesinlikle sunu solemeliyim, NY kisin gezmek icin hic iyi bir yer degil, cok usuduk. Ayrica yola cikmadan once plan yapilmazsa, bizim gibi ancak cok kucuk bir kismini gezebiliyorsunuz. En guzeli sehir turu yaptiranlardan bilet alip onlarla gezmek aslinda. Bu sefer firsat olmadi sehrin her yerini gezmeye, belki sevgiliyle gezeriz bi dahakine:)

Neyse iste efendim, gittik goruk, yedigim ictigim benim oldu gezdigimi gordugumu de size anlatayim da yerini bulsun istedim. Daha once konu acildiginda bahsettigim icin her kes gezinin Empire State binasi ile ilgili olan kismi bekliyor. Ben en iyisi bir an once o kismi anlatmaya baslayayim.

NJ ve NY arasindaki otobuslerin NY sehir merkezindeki duragi, metronun icine yani yerin altina baglanmis. Metrodan ciktigimizda ise bizi ilk karsilayan yandaki son resim oldu:) Devami bolum III'e kalsin.

Daha once izldeigim bir dizi vardi New Amsterdam diye, o dizinin fragmaninda, Times meydaninin eski goruntulerine yer veriliyordu. Cok begenmistim o goruntuleri, simdi arayinca bulmadim. Ama guncel goruntulerden derlenmis bir video ekledim, iyi seyirler.

18 Ocak 2010 Pazartesi

NY-I

Ikinci kez New York'taydim. Ilki 5 dakika bile uyuyamadigim nerdeyse 24 saati bulan, tuketen, sinir bozuklugu yapan bir yolculugun sonunda oldugu icin simdi dusununce hayal meyal:)

Bu sefer daha bir gezmek amacli olunca yolculuk daha keyifliydi. benim yasadigim yer herhalde bu eyaltin en kucuk sehri, tam anlamiyla bir ogrenci sehri. Iyi yonleri oldugu kadar kotu yonleri de cok. Mesela sokaklarin her zamn sesiz sakin olmasi, insanlarin cok kibar olmasi, suc oraninin cok cok dusuk olmasinin yani sira ulasimin zorlugu, daha pahali olmasi gibi bir cok kotu tarafi da var. Bu civarda otobus kulturunun cok yaygin olmadigini ama ogrencilerin ihtiyac duydugunu goren Cinli amcalarin yari resmi otobus firmasiyla yola ciktim. Yari resmi olmasi ayni zamanda fiyat disinda hic bir seyin sabit olmamasi anlamina da geliyor aslinda. Mesela kalkis ve varis saatleri, inebilecegin yerler, oturacagin koltuk, akliniza gelen bir cok sey degisken. Ayri bir macera gidis, anlattikca uzayacak anlasilan, kisa keseyim. Gece vardigim icin sehre, arkadaslarim beni almaya geldiler ve sehri gezmeden direk kalacagimiz yere New Jerseye yola koyulduk. Ertesi gun once bir NJ turu yapmaya karar verdik. Ama oyle heryerini degil tek bir mahllesini gezmek istedi arkadaslar; Turk mahallesini. Onlar cok uzun suredir Turkiye'den uzak olunca cok ozlemisler, onceligi buna verdik. Turk mahallesinde gercekten Turkiyede hissettim kendimi, bir rivayete gore tek kelime ingilizce bilmeden yasayabileceginiz yerler burasi. Rivvayet dedigime bakmayin, kesinlikle dogrudur, Cin mahllesinde yol sormak istedigim 4 kisiden 3 tanesi ingilizce bilmiyordu:).

Hava cok soguk olunca, arkadaslardan bir tanesi "Simdi girdigimiz dukkanda bi de cay verseler de tam yerini bulsa" demeden edemedi. Boylelikle tanistik Zinnur Amcayla, hayatinin 50 yilini devirmis buralarda, ustelik hemserim cikti:) Kucuk bir dukkani var, daha cok Turklere has hediyeliklerin oldugu, "kitaplar vardi onceden, ama simdi buyuk bi kitapci acti burdaki Turk gencler, ben de hepsini onlara devrettim" diyor. Uzun uzun sohbet ettik, cayi da tazeymis. Yemek icin tavsiye ettigi turk lokantasinin yol tarifini alip ciktik. Istikamet Turk lokantasi, hedef kebap olunca daha hizli yuruduk.

Iskenderi idare eder olsa da Adana kebabini cok begendim. Lezzetli yemegin ustune cay ikrami ve yeni yila saatler kala verilen Turkiye Diyanet Vakfinca bastirilmis olan 'saatli maarif takvimi' hediyesiyle ayrildik.

Bazi ayrintilar da gozlerimizden kacamadi, "ah benim ulkemin guzel insanlari nereye giderseniz gidin ayni" dedirten ve bu ayniliga sevindiren ayrintilardan bir tanesi de bu yaznin son resmi olsun. Ilanin asili oldugu dukkanda baskin olarak telefoncu gorunse de akliniza gelebilecek bi cok seyi bulunduruyo. Olmayanlari da karsidaki esnaftan tedarik ederler merak etmeyin :).

Amacim bir kerede tum geziyi ozetlemekti ama yazmaya baslayinca ne cok ayrinti geliyor insanin aklina. Artik devami sonra...

Konusabilebilmeli


Gelmeden once aklima takilip duran bir soru vardi, "Ben nasil konusucam?". Bunu sorun ettigimi bilen bir kac kisi beni teselli etmisti, "ne var yahu biliyosun iste konusursun". Yok efendim oyle degilmis. aslinda tam da sorun edilmesi gereken bir konuymus. Cok sayida film, dizi vesaireyi seyretmenin cook yararini gordum tabii, cok hizli konusan insanlari bile bir kac cumle sonra anlayabiliyorum saniyordum! Ama su aksan olayi bambaska, aslinda burda dogru kelime aksan mi bilemiyorum. Ben ingilizceyi kagit ustunde ogrenenlerdenim, sadece benim degil bir cok kisinin sorunuymus bu, hem de dunyanin her yerinden. Geldigimden beri bitmek bilmeyen tatil gunlerinden birini ben ofisimde gecirmeye karar vermistim, ilk geldigim haftaydi. Tabi erken saatte gidip gec donunce en azindan bir ogunu ev disinda bir yerde gecirmek zorunda kaliyorsun. Normalda bolumun buzdolabina depoladiklarimi bolumun mikrodalgasinda isitip yiyorum, ama dedim ya tatil gunu. Kapilar kilitli olunca disardan almaya karar verdim ogle yemegimi. Daha once bir arkadasimla gittigim Subway'e yoneldim, tadini bildigim bir yemek olmasinin yani sira satin alma sistemini de bildigim bir yer olmasini dikkate alarak. Sistem belli, sirada bekliyorsun, once ne tur bir ekmek istedigini soruyor ki zaten onunde liste var. ekmegin biyutuna da karar veriyorsun hazir ordayken, sonra peynir cesitleri, sonra asil icerik yani kofte, tavuk gibi uzayan secenekler ve en sonunda da ekstra malzemeleri sorucak, hazirim sira bana geldi. Tam cumleleri anlamaya gerek yok nasilsa, kelime yakalsam yeter diye teselli ediyorum kendimi. Ve tezgahin arkasindaki kiz gozlerini orten sapkanin arkasindan sorusunu sordu ama anlamadim. Tekrar etmesini istedim ama gene anlamadim! Durumu farkeden bir baska kiz gelip sorulari sordugunda gayet net anladim. Ama bu sefer bir onceki kizin hangi dilde konustuguna emin olamadim. Bir sekilde aldim yemegimi gittim ama konusamamanin ne kadar rahatsiz ettigini unutmam mumkun degil. Bu olaydan iki hafta kadar sonra da postahanaye gittim. siram bana geldiginda adam bi sey soyledi ve anlamadim. Oyle bir panikledim ki, hadi kafade bir baskasi gedi simdi ne olacak, yedek eleman yok ki diye etrafa bakinmaya basladigimi farkeden adam soyledigi seyi tekrar etti. Gene anlamadim ama bana cok uzun gelen 1 saniyenin arkasindan, buyuk bir rahatlamayla gulumsedim. Adam bana "Nasiylsiyn eyiymiysin" diyordu. Evet Turkce! Gonderinin uzerinde Turkiye yazdigini gorunce bildigi iki cumleyi hediye etmek istemis ama alginin sartlanmasina bakin, anlamakta zorluk cektim:)
Buraya gelemden once telaffuzun onemine dair bir cok sey duymustum tabi. Canimcim'la hep tartisirdik bu konuyu, yani nasil olurda bi kelimeyi azcik farkli soyleyince anlamazlar diye. Yani dusunun simdi biri size gelse ve "naisylsiyn" anlasilir degil mi? Artik o kadar kesin bir evet diyemiyorum ben. Burdaki arkadaslarimdan dinlediklerimden bir kacini anlatinca, evetler hayirlara donusebilir:)
"Telefon calar ve karsidaki ana dili Ingilizce olan bir Amerikali "Hi, I'm look'g for HEDAYS..." (buyuk harfle yadigim kelimeyi okuduklari gibi aktarmaya calistim). Telefonu acan da yanlis numara oldugu soyler. Telefon yeniden calip da adi HATICE olan arkadasin akli basina gelince hafiften sesini degistirerek gorusmesini yapar." Iste bu kadar farkediyo telaffuz!
Sadece Turklerin sorunu degil tabi bu, farkli ulkelerden gelen insanlarin farkli sorunlari oluyormus telaffuz konusunda. Bir baska alinti da Araplardan, Arapcada P harfi yok, bilen bilir. Arabasini izinsiz park alanina birakmakta cekinen bir arap orda gordugu polise gidip sorar "Can I bark here?" Polisin cevabi "this is a free country, you can bark wherever you want" :) Tabi bunu duyan adam arabayi birakip gider, anlamasi icin geri dondugunde park cezasinin faturasini gormesi gerekir:)

Sozun ozu, konusmak icin ogreniyorsaniz yabanci dili kagittan ogrenmeyin. Hic ogrenmeyin daha iyi, yanlis bildiklerini duzeltmek cok daha zor cunku. Ev arkadasim her soyledigimde gulup duzeltse de ben hala bir kerede sirkeyi dogru telaffuz edemedim:)

(Bu yaziya daha sonra fotograf eklerim diye umit ediyorum:):))